Türkiye’nin en deneyimli deprem uzmanı Prof. Dr. Ali Koçyiğit MİTSO’da konuştu: DEPREMLERE KARŞI EN İYİ ÖNLEM EĞİTİM
*Dünyada depremlere karşı en iyi önlemleri ABD ve Japonya’nın aldığını belirten deprem uzmanı Prof. Dr. Ali Koçyiğit, Türkiye’nin deprem kuşağında olduğunun altını çizerek depremlere karşı ilkokul, ortaokul ve lise düzeyinde eğitim verilmesinin şart olduğunu söyledi.
* Konuşmasında Muğla İlinin 1. derecede deprem kuşağında olduğunu ifade eden Prof. Dr. Ali Koçyiğit “Muğla ilinin deprem tehlikesi haritası hazırlanmalı. Bu harita hazırlanmadan Muğla’da yapılaşmaya izin verilmemeli. Muğla’da yapılacak imar planları deprem tehlike haritalarına dayandırılmalıdır” dedi.
* Konferansta çeşitli soruları yanıtlayan Prof. Dr. Ali Koçyiğit, Kemerköy Termik Santrali ile ilgili bir soruyu “O santralin yapılacağı zaman arkadaşım Aykut Barka MTA’da çalışıyordu. Fay hatları ve deprem riski nedeniyle oraya santral yapılamaz, diye rapor vermişti. O dönemin siyasi iktidarı Aykut Barka’nın görevine son vererek sorunu çözdü! Bu işi öyle hallettiler ve santrali yaptılar” diye yanıtladı.
Milas Ticaret ve Sanayi Odası’nın konuğu olarak oda üyelerine ve kamuoyuna açık bir konferans veren Türkiye’nin önde gelen deprem uzmanı Prof. Dr. Ali Koçyiğit, Türkiye’nin deprem kuşağında olduğunu belirterek ilkokuldan başlayarak lise düzeyine kadar okullarda afet eğitimi verilmesi gerektiğini söyledi.
MİTSO’nun daveti üzerine oda binasında “Yöremizin Deprem Gerçeği” konulu bir konferans düzenlendi. Türkiye’nin en deneyimli deprem uzmanlarından Prof. Dr. Ali Koçyiğit tarafından verilen konferansa Milas ve Bodrum’dan çok sayıda kişi ve kurum temsilcisi katıldı. Konferans, MİTSO Yönetim Kurulu Başkanı Reşit Özer’in açılış konuşmasıyla başladı. Reşit Özer konuşmasında 21 Temmuz’dan günümüze dek Bodrum – Milas yöresinde ola gelmekte olan depremlerin oda üyeleri ve halk arasında kaygıya ve tedirginliğe yol açtığını belirterek “Üyelerimizi ve kamuoyunu yöremizdeki depremler konusunda bilgilendirmek ve bilinçlendirmek amacıyla bu konferansı düzenledik. Türkiye’nin en önemli deprem uzmanı olan Sayın Prof. Dr. Ali Koçyiğit’i davet ettik. Önerimizi kabul ederek bize deprem gerçeğini anlatacak Sayın Prof. Dr. Koçyiğit’e çok teşekkür ederim” dedi.
Özgeçmişinin okunmasından sonra konferansa başlayan Prof. Dr. Ali Koçyiğit, 21 Temmuz’da Bodrum – Kos arasında 6.6 büyüklüğünde bir deprem meydana geldiğini, bu depremin büyük bir deprem sayılması gerektiğini, bu depremin ardından Yalıçiftlik’te 5.2, Mumcular’da 5.1, Söğütçük’te 4.8 büyüklüğünde depremler olduğunu anlattı.
Depremlerden binaların zemininin çok büyük önemi olduğunu anlatan Prof. Dr. Ali Koçyiğit “Siz binalarınızı ne kadar sağlam yaparsanız yapın, zemin çürük ise binanız zarar görür. Depremlerde zeminin salamlığı birinci faktördür ve binanın yapımında kullanılan malzemeden çok daha önemlidir. Deprem merkezine yakın yerlerde tek katlı alçak yapılar, depremin merkezine uzak olan yerlerde ise çok katlı binalar daha çok zarar görür. Bu bir fizik kuralıdır” dedi.
21 Temmuz’daki Bodrum – Kos Adası arasındaki depremin merkezinin denizde olduğunu ve depremle birlikte denizde tsunami oluştuğunu anlatan Prof. Dr. Koçyiğit “Fakat Bodrum’u tsunaminin etkisinden önündeki Karaada korudu” dedi. 21 Temmuz – 8 Ağustos arasında yörede pek çok deprem aktivitesi yaşandığını söyleyen Prof. Dr. Ali Koçyiğit “Deprem aktivitesi 8 Ağustos’tan sonra denizden karaya geçti” diye konuştu. 21 Temmuz depreminde tsunaminin yanısıra yerde sıvılaşma da görüldüğüne dikkat çeken Prof. Dr. Koçyiğit “Eğer binalar zayıf bir zemin üzerine yapılmış ise depremdeki sarsıntı sırasında zemindeki su yukarı çıkar, binaların alt katları ise suya gömülür” dedi.
6.6 büyüklüğündeki Bodrum Karaada – Kos depreminin çok sayıda fayı tetikleyip aktif hale getirdiğini de vurgulayan Prof. Dr. Koçyiğit “Başka deyişle 21 Temmuz’daki ana depremi izleyen bazı depremler artçı değildir” dedi ve 21 Temmuz’daki depremle ortaya çıkan enerjinin Mumcular’daki faylara göç ettiğini ve o fayları aktif hale getirdiğini söyledi.
Türkiye’nin deprem kuşağında olduğunu, deprem riski taşıyan bölgelerde 18 milyon bina bulunduğunu ancak bunların tümüyle kamulaştırılmasının mümkün olmadığını anlatan Prof. Dr. Ali Koçyiğit “Ancak betonarme binaların ömrü 50 yıldır. Eğer riskli bölgelere yeni bina yapılmasına izin vermezseniz, bu sorun 50 yıl içinde kendiliğinden çözülür” dedi.
Milas’ta birisi Sungur Tepe (Sodra) eteğinde, 5 km. uzunluğunda, diğeri Milas Ovasının doğusunda, Menteş’te, birbirine paralel iki fay olduğunu anlatan Prof. Dr. Ali Koçyiğit “Sungur Tepe’nin eteğindeki, güney-kuzey doğrultusundaki fay 5 km. uzunluğunda. Bu fay 5.8 ve 5.9 büyüklüğünde depremler üretebilecek durumda. Menteş’deki fay da yine güney-kuzey doğrultusunda ve 9 km uzunluğunda. Bu fayın da üretebileceği deprem 6.2 büyüklüğünde olabilir. Ilbıra Dağı yönünden gelen bir fay ise Devlet Hastanesinin oralarda Sungur Tepenin eteğinden geçen fay ile kesilerek bitiyor. Ovaya doğru devam etmiyor” diye konuştu.
Muğla ilinin 1. derecede deprem kuşağında olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Ali Koçyiğit “Muğla ilinin deprem tehlikesi haritası hazırlanmalı. Bu harita hazırlanmadan Muğla’da yapılaşmaya izin verilmemeli. Muğla’da yapılacak imar planları deprem tehlike haritalarına dayandırılmalıdır” dedi.
Türkiye’de, depremler konusunda hep Japonya ve ABD’de alınan önlemlerin örnek gösterildiğini vurgulayan Prof. Dr. Koçyiğit “Hep Japonya’yı, ABD’yi övüyorsunuz. Onlar, bunları yaptılar; yani deprem tehlike haritalarını yaptılar. Binalarını sağlam zeminlere kurdular. İnsanlarına eğitim verdiler. Bizim de yapmamız gereken bunlar. Depremler için eğitim çok önemli. Bunun çözümü örgün eğitimdir. Bu eğitimi ‘afet dersi eğitimi’ olarak orta eğitime koymak zorundayız. Aslında eğitim ilkokulda başlamalı. İçeriği ademe kademe yükseltilerek ortaokul ve liselerde de olmalı. Amerikalılar da Japonlar da bunu yaptılar. Zorunlu afet dersi ilkokul, ortaokul ve lisede mutlaka olmalı. Eğitim, öğretim yapmadan olmaz” dedi.
Depremlerle ilgili olarak herkesin kendisine 5 soru sormasını ve yanıtlamasını isteyen Prof. Dr. Ali Koçyiğit “Beş cümle ile özetlenecek durum, sizin depremlerle ilgili durumunuzu ortaya koyar. Bunlar; 1 – Nerede yaşıyorum, 2 – Yaşadığım yer, örneğin Milas deprem bölgesi mi?, 3 – En yakın fay nereden geçiyor?, 4 – Benim evim, veya köyüm, ya da şehrim bu faya ne kadar uzak?, 5 – Bulunduğum yerin özelliği depremin etkisini büyütüyor mu?… Bu soruların cevaplarını verirsek depremler karşısındaki durumumuz ortaya çıkar. Bu soruları sormayı bizim daha orta öğretimde iken insanlara öğretmiş olmamız gerekiyor” diye konuştu.
Konuşmasının devamında bilim adamlarının görevinin sorunu, bu sorunun nedenlerini ve çözüm yollarını ortaya koymak olduğunu belirten Prof. Dr. Ali Koçyiğit “Bundan ötesi siyasilerin alanına girer” dedi.
Daha sonra kendisine yöneltilen çeşitli soruları yanıtlayan Prof. Dr. Ali Koçyiğit bir soru üzerine insanların depremleri ve etkilerini zaman içinde unuttuklarını belirterek “Ören’de 1941 yılında bir deprem olmuş. Bu deprem de önce denizde meydana gelmiş sonra Bodrum depreminde olduğu gibi karaya göç etmiş. Ula’ya kadar gitmiş… Ören’de Eğer doğudan gelen faylarla 6.2 büyüklüğünde bir deprem olsaydı Ören’i bugün göremezdik. Ancak 21 Temmuz depreminden sonra Ören’de deprem olmadı. 1941’de 6 büyüklüğünün üzerinde olan deprem, Ören’deki fayların enerjisini boşaltmış. Bu nedenle Ören’de çok büyük bir deprem beklemiyorum” dedi.
Ören’deki Kemerköy (Gökova) Termik Santrali’nin yapım sürecine de değinen Prof. Dr. Ali Koçyiğit “O santralin yapılacağı zaman arkadaşım Aykut Barka MTA’da çalışıyordu. Fay hatları ve deprem riski nedeniyle oraya santral yapılamaz, diye rapor vermişti. O dönemin siyasi iktidarı Aykut Barka’nın görevine son vererek sorunu çözdü! Bu işi öyle hallettiler ve santrali yaptılar” diye konuştu.
Bir başka soru üzerine Bodrum’daki deprem olasılığını da değerlendiren Prof. Ali Koçyiğit “Bodrum’daki evlerin çoğu da sağlam zemin üzerinde. Bodrum’un yüzde 70’i sağlam zemin üzerinde bulunuyor. O nedenle Bodrum’da korkulacak bir şey yok. Bodrum’da da yakın zamanda büyük deprem beklemiyorum” diye konuştu.
Bir diğer soru üzerine bazı ülkelerin yapay depremler üzerine çalışmalar yaptıklarını ancak en çok 3.7 büyüklüğünde depremler oluştuğunu belirten Prof. Dr. Ali Koçyiğit bu büyüklükteki depremlerin ise insanlar tarafından ancak hissedilebildiğini, bu yüzden yapay deprem çalışmalarına son verildiğini ifade etti.